Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli basın açıklaması

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli basın açıklaması

Eğitimsen Marmaris Temsilciliği Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli hakkında basın açıklaması yaptı.

Millî Eğitim Bakanlığı, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerine okutulacak zorunlu derslere ait yeni
müfredatı, "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" ismiyle askıya çıkardı. 10 yıllık bir çalışma olarak övülen yeni müfredatla ilgili görüş ve öneri sunabilecek öğretmen ve akademisyenlere ise sadece bir haftalık bir süre tanınmıştır. Milli eğitim bakanlığı 10 yıllık bir çalışmanın değerlendirmesini, okullarda ve üniversitelerde derslere girerek yoğun bir mesainin içinde olan akademisyen ve öğretmenlerden bu kadar kısa bir süre içinde beklemesi aslında eleştiriye kapalı olduğunun göstergesi ve ben yaptım oldu zihniyetinin bir
ürünüdür. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, bir süredir kapalı kapılar ardında hazırlıkları sürdürülen müfredat değişikliğini kamuoyuna açıklayacaklarını belirterek, “Müfredat, hızla değişen dünya koşulları, güncel gelişmeler göz önünde bulundurularak devamlı güncellenecek canlı ve dinamik bir yapıda olmalı. Ana paradigmasından tutun, bize ait ve bizim değerlerimizle inşa edilmiş, bizim referans değerlerimizin ışığında oluşturulmuş bir eğitim sisteminin inşası için gerekli çalışmalarımızı tamamladık, yakın zamanda
kamuoyuyla paylaşacağız inşallah” açıklamasını yaptı. Bakan Tekin’in bugüne kadar yaptığı açıklamalardan çıkarılabilecek en somut sonuç, yeni eğitim müfredatının, tüm derslerde sarmal olarak ‘dini’ ve ‘milli’ değerleri temel alan, farklılıkları ötekileştiren bir içerikte hazırlıkların yapılmış olmasıdır. Yıllardır iktidar eliyle adım adım hayata geçirilen eğitimde dinselleşmenin son halkasının yeni müfredat üzerinden tamamlanması hedeflenmektedir.


Bugüne kadar hazırlanan müfredatların genel amaçları kısmında her ne kadar insana, demokratik
değerlere, evrensel yaklaşıma dönük vurgular yapılmış olsa da, uygulamalar ve araçlar düzeyinde tam tersi bir durum ortaya çıktı. Yeni müfredat açıklandığında, benzer bir durumla karşılaşılması şaşırtıcı olmayacaktır. Nitekim Milli Eğitim Bakanı’nın STK olarak tanımladığı tarikat ve cemaatlerin ısrarıyla, ÇEDES
projesiyle tamamen dini değerlere dayalı “değerler eğitimi” uygulamasının eğitimin tüm kademelerinde
hayata geçirilmesi amaçlamakta ve gelen eleştirilere ise kulaklarını tıkamaktadır.
Ülkemizde halklar, inançlar, kültürler ve kimlikler açısından var olan farklılıklar ve çok renklilik,
eğitim müfredatlarında karşılığını hiçbir zaman tam anlamıyla bulamadı. Bu farklılık, zenginlik ve
çeşitlilikler ya görünmez kılındı ya da “karşı”, “düşman” ve “öteki” olarak yaftalandı. Bilimsel bilginin anlamının yitimine yol açan yaklaşım ve toplumsallıktan uzaklaşmış olan bir bireyciliğin yanı sıra milli, manevi ve dini değerlere yoğun şekilde müfredatlarda yer verilmesi, eğitimin niteliğinde yaşanan bozulmanın temel nedenlerinden biridir.
Daha geçtiğimiz yıl öğrencilerin seçmeli derslerde var olan seçimlerini hiçe sayarak din temelli bir
dersin zorunlu olarak seçilmesinin sistematiğini oluşturan Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni müfredatta da amacı apaçık laiklikten uzaklaşma ve bilimselliği yok saymadır. Ders kitaplarında bir süredir sürdürülen “sadeleştirme” ve “basitleştirme” uygulamalarının doğrudan bilim, felsefe, tarih ve sanat derslerini hedef alması, bilim derslerinde ünite ve kazanım sayılarının azaltılması, başta tarih dersleri olmak üzere, büyük ölçüde “dini” ve “milli” öğeler ve referanslarla donatılmış bir müfredat oluşturulduğu görülmektedir.

Ülkeye aydın, ilerici ve değişimci nesiller gerekirken bu müfredatlarla daha geriye doğru bakan, çağdışı zihniyetle donanmış nesillerin yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. Yeni müfredatların, bilim, teknoloji ve çağdaşlıktan ziyade tarikat ve
cemaatlerin belirlediği bir biçim ve içerikte olacağı kuşkusuzdur.
İktidarın bir yandan uzaya turist gönderip bilimsel ve teknolojik bir görüntü sunmaya çalışması,
Tekno-fest ile gövde gösterisi yapması, öte yandan tarikat ve cemaatlerle MEB üzerinden protokoller
yapması büyük bir çelişkidir. Hem uzaydaki astronot hem de okuldaki imamla övünen aynı iktidardır.
Bilimin en temel gerçeklerinden biri olan Evrim Teorisi’nin müfredattan çıkarılması, başlı başına bir
skandaldır. Evrim Teorisi sadece biyolojide değil, tüm doğa ve insan bilimlerinde, bilimi ve aklı yok sayan “yaradılışçı eğilimlere” karşı, bilimlerin kendilerini geliştirme ve ilerletmenin temel dayanak
noktalarından olan bir teoridir.
MEB’in “yeni müfredatı”, düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen, itiraz etmeyen ve
yorumlamayan robot, ve ruhsuz nesiller yetiştirmek amacıyla hazırlandı. Mesele bilim ve demokrasi
değil, çağdışı “dava”dır. Öğretim programlarında bilimsel eğitimle ilgili olan pek çok nokta özenle
“ayıklama”ya tabi tutulurken, iktidarın inşa etmekte olduğu ‘yeni rejim’i ve onun “2023 vizyonu”nu
merkez alıp, açık ve gizli (örtük) amaç ve değerleri programlara ustaca yerleştirerek kendilerince “dini”
ve “milli” bir müfredat oluşturulmak istendiği açık.
Eğitimin bütün kademeleri (okul öncesi eğitim dâhil) “dini” ve “milli” yaklaşımla yeniden
düzenlenirken, okulların eğitim kurumu olmaktan çıkarılıp, öğrencilere “itaat” ve “sadakat” kültürünü
aşılayan birer “terbiye ve ıslah merkezi” haline getirilmesi hedeflenmektedir.
Türkiye’nin Nasıl Bir Müfredata İhtiyacı Var?
Eğitim müfredatı hazırlanırken bilimsel, demokratik, laik, bireyin yanı sıra aynı zamanda
toplumsal faydayı da gözeten, insan hak ve özgürlüklerine dayalı eğitim programlarının oluşturulması
gereklidir. Bu çerçevede yaratıcı ve eleştirel düşünen, üretici, çevre bilincini kazanmış, toplumsal sorunlara duyarlı, kendine güvenen, demokrasiyi özümsemiş, insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan, eşitlikçi, adalet duygusu gelişmiş bireylerin yetiştirilmesini hedefleyen eğitim programları
oluşturmak temel hedef olmalıdır.
 Dil bir iletişim aracı olmanın yanı sıra o dili konuşan toplumun tarihinin ve kültürünün taşıyıcısıdır.
Farklı dillerin varlığını inkâr eden, onları dışlayan “tek dil-tek millet” ideolojisi terk edilerek çok
dillilik temelinde anadilinde eğitim müfredat içeriklerine eklenmelidir.
 Müfredatın içeriği bilgi ve değerler, demokrasi karşıtı (dinci-gerici istismara dayanan, ırkçı, etnik
ayrımcı, bölgeci, cinsiyetçi, farklı renk ve kültürleri aşağılayıcı, savaş yanlısı, çevre düşmanı, piyasacı
vb.) öğeler asla olmamalı, var olanlar çıkarılmalıdır.
 Müfredat, sınav ve not sistemi üzerine kurulmamalı. Çünkü sınav ve not sistemi, geliştiren değil,
eleyen ve seçen bir sistemin ürünüdür. Ölçme ve değerlendirme, öğretmen-öğrenci-veli üçgeninde
kurulmalı ve nicelik değil, nitelik ölçülmeli. Ölçmenin amacı, elemek değil, niteliğin yer ve düzeyini
belirlemek olmalıdır.
 Ders kitaplarının sermaye çevrelerinin çıkarları ile dinsel kural ve referanslara göre hazırlanması
uygulamalarına derhal son verilmeli, bilimsel ve pedagojik ilkelere uygun tarzda hazırlanması
sağlanmalıdır.
 Ders kitaplarında öğrencilerin okuduklarından zevk almalarını sağlama, düşünme becerilerini teşvik
eden etkili sorgulama teknikleri kullanma, eleştirel düşünme ve kendi kendine öğrenmeyi teşvik
etme yaklaşımı kendini göstermelidir.
 Öğrencinin ve öğretmenin kontrol edemediği hiçbir araç, eğitimin temel unsuru haline
getirilmemeli. Özellikle bireyin davranış, beceri ve yetenek gelişimine odaklanan ilk ve ortaokul
düzeyinde bilgi teknolojilerinin yanlış kullanımının öğrencinin gerçek hayatla bağını koparabileceği
riski göz önünde bulundurulmalıdır.
 Müfredat hazırlıkları sürecinde sermaye ve iktidar odaklarının ekonomik, siyasal ve ideolojik
çıkarlarına yönelik düzenlemeler yer almamalı, sendikalar, bilim çevreleri ve öğrenci-veli
temsilcilerinin müfredat hazırlanmasında katılımı sağlanmalıdır.
Eğitim sisteminde yaşanan dönüşümler, içinde bulunulan ekonomik, toplumsal ve siyasal
sistemin gelişim süreçlerinden ayrı ya da bağımsız değildir. Bir ülkenin eğitim sistemi, bir bütün olarak
içinde yaşanan toplumun gerçekliğini yansıtır. Burada sadece ekonomik düzey değil, toplumsallaşma
süreçleri, cinsiyet eşitsizlikleri, ideolojik konumlar, sınıflar arası güç ilişkileri vb. gibi oldukça karışık bir
dizi ilişki devreye girer. Bu nedenle Türkiye gibi ülkelerde laiklik ve laik eğitim mücadelesi, okulda ve toplumda yürütülen demokrasi ve özgürlük mücadelesinden ayrı değildir. Eğitim sistemi ve okullar ya tamamen egemen ideolojiye teslim edilecek ya da çocuk ve gençlerin nasıl bir eğitim alması, nasıl bir toplumda yaşaması isteniyorsa, onun için mücadele edilecektir.
Tüm eğitim bilişenlerini laik ve bilimsel eğitim mücadelemize davet ediyor, Milli Eğitim
Bakanlığı’nın oldu bittiye getirmeye çalıştığı müfredatı kabul etmiyoruz!

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.