Geçtiğimiz hafta TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Bankacılık Hakkında Torba Kanun Teklifi görüşüldü. Bu hafta TBMM Genel Kurulu’na gelme ihtimali olan teklif ile ilgili komisyonda konuşma yapan CHP Muğla Milletvekili ve Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi Süleyman Girgin torba teklifi “İktidar mevcut sorunların belkemiği olan ekonomik buhranın üstesinden gelecek bir ekonomik model ortaya koyamıyor. Önümüze getirilen torbalarda günü kurtarma hamleleri görüyoruz. Bu hamleler inandırıcı hedeflerden, tutarlı bir rotadan yoksun olduğu için hiçbir derde derman olmuyor. Bu teklif de günü kurtarma hamlelerinden biri” şeklinde tanımladı. Girgin, torba teklifte yer alan Kur Korumalı Mevduatla ilgili düzenlemeye dair şunları söyledi:
DÖVİZ AÇIĞINI GİDERMEK İÇİN ŞİRKETLERE VERGİ İSTİSNASI
“Döviz kurları kontrolden çıkarak 1 dolar 18 TL'ye ulaşınca dövizi kontrol altına almak için getirilen kur korumalı mevduat önce sadece gerçek kişi mevduatlarını kapsamıştı. Ancak gerçek kişiler döviz mevduatlarını Hükûmetin beklediği kadar bozdurup kur korumalı mevduata geçirmedi. Hükûmet döviz açığını gidermek için bir kararnameyle şirketlerin de döviz mevduatlarını kur korumalı mevduata geçirmelerini sağlamıştı, kurumlar vergisinden istisna kılmıştı. Şimdi, bu istisnanın süresi 2022 yılına kadar uzatılıyor.
ÇİFTÇİNİN BORÇLARINDAN VAZGEÇMEYENLER SERMAYEDEN ALINACAK VERGİDEN VAZGEÇİYOR
“Bu, devletin önemli oranda bir gelirini mevduat sahiplerine bırakması anlamına geliyor. Net olarak söylenmedi ama tekrar sormak istiyorum, tahminen ne kadar vergi gelirinden vazgeçiliyor? Çiftçinin borçlarının faizlerinden vazgeçmiyorsunuz "Para gelsin; nasıl gelirse gelsin, nereden gelirse gelsin." diyerek parası olandan alacağınız gelirden vazgeçiyorsunuz. Devleti sermaye sahipleri karşısında çaresiz bırakarak elde edeceği gelirden vazgeçilmesi devletin vazgeçtiği gelirleri borçlanarak piyasadan sağlamasına, bu borçlanacağı tutarın faizinin de 84 milyon vatandaş tarafından ödeneceği anlamına gelmiyor mu? Bu 84 milyonun kur korumalı olarak soyulması değil mi? Yazık değil mi bu millete?
KUR KORUMALI MEVDUATA GEÇİŞİN SEBEBİ 128 MİLYAR DOLARIN ARKA KAPIDAN SATILMASI DEĞİL Mİ?
Bu uygulamanın esas sebebi, Merkez Bankasının dövizdeki dalgalanmayı önlemeye yönelik döviz rezervi kalmaması sonucu bankalardaki döviz mevduatlarına yönelerek kur korumalı mevduat uygulamasına sarılması değil midir? Rezervlerdeki 128 milyar doların arka kapıdan satılması değil midir? "Faiz sebep, enflasyon sonuçtur" gibi tutarsız bir anlayış sonucunda döviz kurunda aşırı artış değil midir? “
TUTARSIZ, ÖNGÖRÜSÜZ POLİTİKALAR DÖNDÜ DOLAŞTI ENFLASYONLA VATANDAŞI VURDU
“Artan döviz kurları ithal girdi fiyatlarını artırdığından yüksek enflasyona sebep oldu yani tutarsız, öngörüsüz politikalar döndü dolaştı enflasyonla vatandaşı vurdu, dar gelirlilerin daha da fakirleşmesine, para sahiplerinin de daha da zenginleşmesine sebep oldu. Buna bütçe görüşmeleri sırasında "Kur kurşun oldu, vatandaşı vurdu." demiştik."Faiz sebep, enflasyon sonuç." dendi, politika faizi yüzde 19'dan yüzde 14'e indirildi. Aynı dönemde, tartışmalı TÜİK verilerine göre bile, enflasyon yüzde 19'dan yüzde 61'e çıktı. İktidarın, enflasyon canavarının ortağı gibi çalışmasının sonucu budur. Ülkeyi parası olan için rant pazarına, vatandaş için ise can pazarına çevirdiniz. Teklifin içeriğine bakın: faiz, döviz, istisna, vergi gelirlerinden vazgeçilmesi... Oysa ne kadar kamu yatırımı yapacağımızı, fabrika kuracağımızı konuşsaydık keşke, bu ülke bu hâle düşmezdi.”
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.Değerli arkadaşlar, ekonomik krizin buhrana dönüşerek derinleştiği, sorunları çözme umudunun raflardaki pahalılıkla, sokaktaki işsizlikle darmadağın olduğu bir dönemden geçiyoruz. Ülke sadece ekonomisi kötü yönetilmiyor, bir bütün olarak devlet kapasitesinde ciddi bir erozyon var. "Cumhuriyetin bütün birikimleri yara aldı." derken halkımızın ortak demokratik birikiminin tasfiyesinden bahsediyoruz. Tek adam rejiminin inşası; geçtim Türkiye'nin sorunlarına çözüm üretmeyi, bu çözümü üretebilecek kapasiteyi de yok etti. Bu süreç bitmedi, devam ediyor. Elimizdeki torbada olduğu gibi, bizzat hukuk, belirli uygulamaları denetim dışına çıkarmak için kullanılıyor.Değerli milletvekilleri, elimizdeki teklifin doğasını üst düzeydeki çözülmeyle açıklamak istiyorum. Bu çözülme, iktidarın davranışlarına da yön veriyor. İlki, iktidar seçimlere doğru inandırıcılığını yitirdiğini, sandıkta kaybedeceğini görüyor, bundan dolayı bir telaş var. İkincisi, bu telaşla, ufuktaki sandık yenilgisinin nedeni olan ekonomik buhranı perdelemeye çalışıyor. Ama hepsinden önemlisi, mevcut sorunların bel kemiği olan ekonomik buhranın üstesinden gelecek bir ekonomik model ortaya koyamıyor. Nedeni çok açık; mevcut kurumları, işleyişi, darmadağın etti, liyakatli bürokratları uzaklaştırdı, bilimden uzak tezlerle, "dış güçler" bahanesiyle olmadık yollara sapıldı. Artık ekonomi yönetimini açıklayacak tek kavram kaldı, onun adı da yalpalama. Önümüze getirilen torbalarda günü kurtarma hamleleri görüyoruz. Bu hamleler inandırıcı hedeflerden, tutarlı bir rotadan yoksun olduğu için sürekli aksıyor. Aksamalar ortaya çıktıkça yeni günübirlik düzenlemeler, yine aksamalar, bu şekilde döngü devam ediyor.Değerli milletvekilleri, teklifin içeriğine dair şunu söylemek mümkün: İktidar, mevcut kriz ortamında kamusal politikalarla denetimi güçlendirmek mi, şirketlere verilen sınırsız kolaylığı denetimsizlikle taçlandırmak mı arasında bir tercih yapıyor. Tercihi açık, olabildiğince ticari mekanizmayı kamu denetimi dışına çıkarıp, kendine kaynak aktarma mekanizmalarını çoğaltıp şekillendirmek. Nasıl mı? Teklif ile Varlık Fonu hakkında 2 ara değişiklik öngörülmekte. Bir yandan, yandaş sermaye ile Varlık Fonunun kuracağı ortaklıklar vergiden istisna kılınmakta, diğeri TÜRK TELEKOM ve ileride muhtemelen piyasadan veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan yüzde 50'den fazlası Türkiye Varlık Fonu tarafından satın alınacak şirketler Sayıştay denetiminden kaçırılıyor.
Daha önce söyledik, "2026 yılında kamuya zaten geçecek olan TÜRK TELEKOM'un yüzde 55'lik hissesini 1 milyar 650 milyon dolar vererek Varlık Fonu vasıtasıyla almak ve bunu denetimden kaçırmak açık bir kamu kaynağı talanıdır." demiştik. Burada çok büyük bir hukuki ve cezai sorumluluk çıkabileceğini gördüğünüz için TÜRK TELEKOM ve benzeri şirketleri kamuya ilişkin tüm mevzuatın dışına çıkarmak istiyorsunuz. Yapılan düzenlemede, bir yandan yandaş sermaye ile Varlık Fonunun kuracağı ortaklıklar vergiden istisna kılınıyor; bu yetmiyor, öte yandan Varlık Fonunun şirketlerdeki payı yüzde 50'yi geçerse bu şirketler de Sayıştay denetiminden kaçırılıyor. Sonuçta, Varlık Fonu bünyesine alınan şirketlerin denetlenmesinin önü tamamen kapatılıyor. Kısacası, denetimden kaçırma derinleşiyor. Bu, iktidar için artık alışkanlığa dönüştü; bizzat hukuk, belirli şirketleri denetim dışına çıkarmak için kullanılıyor. Bu kabul edilemez, kanunla idareye keyfî hareket etme yetkisi verilmez. Daha önce de söylediğimiz gibi, Varlık Fonunun tüm işlemleri kamu mevzuatına tabi olmalı ve geçmişe yönelik Sayıştay denetimine açılmalıdır; denetimsiz ve gizli kapılar ardında iş yapan kamu kurumu olamaz, milyarlarca dolarlık şirketler Varlık Fonu içinde hesap vermeden yönetilemez.Değerli milletvekilleri, Varlık Fonu gibi TMSF'nin de denetimsizliğin aracı kılınmasını doğru bulmuyoruz.. El konulan şirketlere kayyum atayıp yandaşlara ihalesiz satılıyor, şirketlerin içi boşaltılıyor. Geçen yaz TMSF elindeki Sürat Kargo satıştan birkaç hafta önce kurulmuş bir şirkete çok ucuza satıldı. Basında bol bol yer aldı. Bütün bu süreçte kamu zarar ettiriliyor. Bunları kabul etmiyoruz. Eğer bu şirketler kamu malına dönüşmüşse satışı ve tasfiyesi o titizlikle yapılmalıdır. Bunlar kamu malıdır, neden ihalesiz devrediliyor? TMSF aracılığıyla yandaşlara büyük bir servet transferi var. Sayıştayın TMSF hakkında milyar TL'yi aşan usulsüzlük tespitleri var ancak bunlarla ilgili hiçbir şey yapılmıyor.Ayrıca, 4, 5, 6'ncı maddelerle "Mevcut personel yetersiz." gerekçesiyle TMSF'nin personel sayısı arttırılıyor. 6'ncı maddeyle TMSF'ye alınacak destek personeli için lisans mezunu olma şartı kaldırılıyor arkadaşlar. TMSF gibi uzman düzeyinde bilgi gerektiren bir kuruma lisans mezunu olmayanlar neden alınır?
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Destek personeli, şoför...
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) - Bu durumda, insan şunu sormak istiyor: Millî güreşçinin banka yönetim kurulu üyesi olmasından sonra TMSF yönetimine de boksör mü alınacak?
Ona da geleceğim Nilgün Hanım.Ayrıca destek personeli diye alınan memurun daha sonra farklı görevlere atanmasının önünde bir engel var mıdır? Yüz binlerce üniversite mezunu işsizken, atanamayan öğretmenler intihar ediyorken destek personeli lisans mezunu niçin olmasın? Lokantada garsonluk yapmak zorunda bırakılan, atanamayan öğretmen TMSF'de destek personeli olamaz mı?NİLGÜN ÖK (Denizli) - Temizlik görevlisi lisans mezunu olsun yani öyle mi?
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) - Biraz önce söyledim, destek personeli diye alınan memurun daha sonra farklı görevlere atanmasının önünde engel var mı? Yok, onun için her şey mümkün.İktidarın kamu görevlileri ve bunlara ödenen maaşlar konusunda şaibesi büyüktür, 5 kurumdan maaş alanlar için hiçbir girişimde bulunulmamışken yeni kadro açılması çok sayıda soru işareti doğurmaktadır. Bunu ayrıca dile getirmek istedim. TMSF'ye alınacak personel için lisans mezunu olma şartı korunmalı ve bundan sonra açılacak tüm kadrolar için başka bir kurumdan maaş almama şartı getirilmelidir.Değerli milletvekilleri, diğer bir husus, teklifle 2019 yerel seçimleri öncesinde AKP'li İstanbul ve Ankara Belediyelerinden kalan metro borçlarının yirmi beş gün içinde ödenmemesi hâlinde CHP'li belediyeler icraya verilebilir. İktidarı, pandemi sürecinde bir örneğini gördüğümüz bu hınç siyasetinden uzak olmaya davet ediyoruz. Büyük Meclis, yerel yönetimlerin elini zorlaştıracak kararlara imza atmamalıdır. Belediyelerimizi gelirsiz ve etkisiz hâle getirip 31 Mart'ın rövanşını alma hevesinden vazgeçin, böyle hesaplarla ülke yönetilmez.Değerli milletvekilleri, baştaki çağrımı yinelemek istiyorum. Halkın gündemi; denetimsizliği artırmak, yandaşlara sermaye transferi yapmak, belediyelerin elini kolunu bağlamak değil, halkın gündemi daha çok demokrasi, daha çok hukuk ihtiyacı ve geçim derdi. Marketlerde, fiyatlar saat bazında arttığı için bazen günde 2-3 kere etiketler değişiyor. Çiftçinin üretemediği, esnafın faturalarla cebelleştiği, enflasyonun mutfağı çökerttiği, işsizliğin yarınlara yönelik umutları tükettiği, adaletten ümidin kesildiği günümüz koşullarında, vatandaşın önceliğine göre hareket etmemiz gerekiyor. Çiftçilere destek paketi çıkarıp, tarımsal üretimi artırmayı, ayrıca istihdamı arttıracak kamu yatırımlarını, ekonomik buhran ortamında yaşlıları, çocukları, engellileri, kadınları koruma altına alacak sosyal politikaları, esnafın çarkını döndürecek başta elektrik ve akaryakıt düzenlemelerini yapmayı, -yandaşlarınız için üç beş yerde maaşlı güvenli gelecek hazırlıyorsunuz kendiniz için hak gördüğünüzü emeklilere yük görmeyin- "Açlık sınırında değil, ölüm sınırındayız." diyen emeklilerin sesini duymayı niye öncelemiyoruz? Bu Komisyonda Varlık Fonu üzerinden denetimimizi artıracak düzenlemeleri konuşmayı niye tercih ediyoruz? İşte, halkın gündeminden kopmak budur.