Takvimler bugün 2 Eylül’ü gösteriyor. 8 yıl önce bugün bir OHAL KHK’sı ile uyandık. OHAL boyunca çıkarılan 32 KHK arasında ihraç listelerinin en uzun olduğu o KHK ile 50 bini aşkın kamu emekçisi görevinden ihraç edildi. 672 sayılı o OHAL-KHK’sı 1 Eylül Dünya Barış Gününün gecesinde yayınladı. İhraç edilenlerin 222’si KESK’liydi. Adeta barıştan, demokrasiden, özgürlük ve eşitlikten yana taleplerin yükseldiği bir günden intikam alır gibi. Bu topraklarda en başından beri emek, demokrasi mücadelesi ile iç içe geçmiş bir şekilde barış mücadelesi veren KESK’ten, KESK’lilerden intikam alır gibi.Halkların Kardeşliğini, Emekçilerin Birliğini her koşulda savunan ve bunun bedelini ödeyen KESK’ten, bağlı sendikalarının üyelerinden intikam alır gibi.
“En kötü barış en iyi savaştan, çatışmadan iyidir” diyenlerden intikam alır gibi.
Değerli Dostlar, hepimiz biliyoruz ki bu ülkenin tarihi bir yönüyle darbelerin, olağanüstü hal rejimlerinin tarihidir. Bu topraklar birçok kez darbelere, darbe girişimlerine sahne oldu. Yıllarca sıkıyönetimle, olağanüstü halle yönetildi. Darbelere, OHAL’lere, sıkıyönetimlere imza atanlar her seferinde çıkıp “ne yaptıysak ülkenin bekası için yaptık. Milli menfaatler için yaptık. Halkımızın çıkarları için yaptık” nutukları attılar. Oysa tüm darbelerde, sıkıyönetimlerde, OHAL dönemlerinde ne ülkenin bekası ne de milli menfaatler korundu. Kaybeden hep işçiler, emekçiler, yoksul halk oldu. Kaybeden her dönem zaten cılız bırakılan demokrasimiz ve adalet oldu. 20 Temmuz 2016’da OHAL ilan edenlerin ağzından da yılarca aynı sözler çıktı. Yine ülkenin bekası dediler. Milli menfaatler dediler. “OHAL’i 15 Temmuz darbe girişiminin aktörü FETÖ’ye karşı ilan ettik” dediler. Hatta “OHAL’i biz kendimize ilan ettik” bile dediler.
Aradan 8 yıl geçti.
Bu 8 yıl boyunca aynı plağı çalmaya , “15 Temmuz darbe girişimi” demeye devam ettiler. Ama o girişimin siyasi ayağını ortaya çıkarmak için bir adım bile atmadılar. Oysa bir adım atsalardı; O yapıyla beraber yıllarca ““berber yürüdük biz bu yollarda” nakaratına eşlik edenlerin kimler olduğunu hepimiz öğrenecektik. Bir adım atsalardı; Bir günde terör örgütü ilan ettikleri yapının yıllarca sırtını sıvazlayanların, devletin tüm kurumlarına yerleştirip etkin hale getirenlerin kimler olduğunu hepimiz öğrenecektik. Aradan geçen koskoca 8 yılda 15 Temmuz’un siyasi ayağının üzerindeki perdeyi çekmek için kıllarını bile kıpırdatmadılar.
Bunun yerine ne mi yaptılar?
- FETÖ örgütünün elebaşı ilan ettikleri kişiye 15 Temmuz öncesinde “hoca efendi” diyerek toz kondurmayanlara paye, makam vermeye devam ettiler.
- Kendi vekilleri çıkıp “FETÖ borsası kuruldu. Bu borsa parayı bastıranı aklayıp paklıyor” dedi. Oralı bile olmadılar. Duymazdan geldiler. Arkasında dayısı, amcası, kayınbabası olanların dosyaları bir bir kapanırken görmezden geldiler.
- Bir taraftan terör örgütü ilan ettikleri yapıya “Allah dedikleri için müsamaha gösterdiklerini” söyleyip ne istediniz de vermedik? dediler. Diğer taraftan eğitimden sağlığa devletin tüm bakanlıklarının kapılarını kadrolaşma yarışı yapan cemaatlere, tarikatlara açmaya devam ettiler.
Çünkü OHAL’i ilan ederken hedefleri hiçbir zaman adı ne olursa olsun devlete yuvalanmış cemaatler, tarikatlar ve onların siyasi ayağı olmadı. Değerli Dostlar,hedef en başından belliydi. Hedef OHAL’i bu topraklarda kalıcı hale getirecek bir rejime geçmek, tüm toplumu da bu sisteme biat eden kullara dönüştürmekti. OHAL’i işte o rejime, tek adam rejimine giden yolda engel olarak gördükleri kim varsa onu susturmak, kuşatmak, etkisiz hale getirmek için fırsata çevirdiler.
- İşte bunun için; “üç aya kalmaz biter” dedikleri OHAL’i üçer aylık dönemler halinde tam 7 kez uzattılar. Böylece ülkeyi 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine OHAL koşullarında götürdüler.
- Kendilerinin de açık açık söylediği gibi “OHAL’den grev tehdidi olan yerlere müdahale etmek için istifade ettiler. Grevleri yasakladılar.
- OHAL-KHK’lerini torbaya çevirip içine kazanılmış haklarımızı ortadan kaldıran yeni saldırılar eklediler.
- 2 yıl süren OHAL’i demokrasinden, emekten, barıştan yana olan, sendikal hak ve özgürlükler mücadelesi verenler nezdinde tüm toplumu baskı altına almanın, susturmanın bir fırsatı olarak kullandılar.
İşte bunun için KESK’i ve üye sendikalarını, KESK’lileri, bizleri hedef tahtasına koydular. Üstelik KESK’in tarihinin her döneminde, nerden gelirse gelsin darbelerin, darbecilerin karşısında olduğunu bile bile… FETÖ dedikleri yapıyla hiçbir dönem uzaktan yakından bir ilgimiz olmadığını, olamayacağını bile bile. Onların “sadece hayırsever, kendini eğitime adamış bir cemaat” diyerek kol kanat gerdikleri yapıya karşı en başından beri mücadele ettiğimizi bile bile. Arkasında durdukları cemaatçi savcıların, hâkimlerin, polislerin aktörü olduğu gece yarısı operasyonlarının, baskınlarının, hukuktan yoksun davalarının en büyük hedeflerinden birisinin KESK olduğunu bile bile. Bırakın normal hukuk kriterlerini kendi belirledikleri ihraç kriterlerine uymadığımızı, ne adını FETÖ ile andıkları bankada hesabımız olmadığını, ne de gizli bir telefon uygulaması kullanmadığımızı bile bile. Tam da kuzuyu yemeyi kafasına koyan Kurdun “suyumu bulandırıyorsun” bahanesi misali tüm bunları bile bile. OHAL KHK’leri ile 4 bin 240 arkadaşımızı hukuksuz bir şekilde işinden ekmeğinden ettiler. Ellerinde ne somut bir delil, ne de bir dayanak olmadığını biliyorlardı. Ama KESK’in bu ülkede emek ve demokrasi mücadelesi arasında köprüler kuran bir konfederasyon olduğunu da biliyorlardı. KESK’in emeğin haklarını korumanın, kazanımlarını kalıcı hale getirmenin tek yolunun o ülkede demokrasinin, barışın, adaletin, hukukun, laikliğin üstünlüğünün tesis edilmesinden geçtiği bilinci ile mücadele eden bir konfederasyon olduğunu biliyorlardı. Emekçileri bölmek için iktidarların gölgesinde büyütülen sarı sendikalara, Truva atlarına karşı en başından beri mücadele edenlerin KESK’liler olduğunu biliyorlardı.Tam da bu nedenlerle, OHAL’i bu topraklarda kalıcı hale getirme hedeflerinin önündeki en büyük hedeflerden birisi KESK’ti Ne yapılıp edilip bu engel kaldırılmalıydı. Çünkü KESK onların suyunu bulandırıyordu. Bunun için, sendikal hak ve özgürlükler mücadelemize diş bileyen amirlerin, yöneticilerin, gizli tanıkların ifadelerine sarıldılar. Sosyal medya hesaplarımızı didik didik ettiler. Bunları “iltisak”, “irtibat” gibi hiçbir hukuk sisteminde yer almayan ucube kavramlarla ilişkilendirerek ihraç gerekçesi diye sundular. İhraç arkadaşlarımızın özel sektörde işe girişini engellediler. Tam bir düşman hukuku ile KPSS’yi kazanan çocuklarının önüne güvenlik soruşturması seti çekip kamuda işe girmelerini engellediler. Düşmanlık ihraçlara “ağaç kökü yesinler” diyecek boyutlara ulaştı.
Tüm bunların karşısında susmamızı, diz çökmemizi, biat etmemizi beklediler.
Ama biz ilk günden bugüne daha fazla kenetlendik. Omuz omuza verdik. KHK’ler gidecek biz kalacağız. Mutlaka Kazanacağız demeye devam ettik. Bundan sonra da edeceğiz.Evet, Değerli Dostlar 18 Temmuz 2018’de OHAL’in kaldırıldığını ilan ettiler. Ama 24 Haziran 2018’de geçilen tek adam rejimi ile 6 yıldır:
- Tüm toplumu saran işsizliği, yoksulluğu, sefaleti “olağan” hale getirmeye çalışıyorlar. Anayasasızlığı, hukuksuzluğu, adaletsizliği “sıradan” hale getirmeye çalışıyorlar.
- Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamayı, halkın oylarıyla seçilmiş milletvekillerini cezaevlerinde tutmayı, 1 Mayıs Taksim Meydanını o meydanın sahipleri olan işçilere emekçilere kapatmayı, kayyım düzenini, “olağan” hale getirmeye çalışıyorlar.
- Düşünce ve ifade özgürlüğünü yok saymayı, iktidarlarını sokak röportajlarında eleştirenleri bile parmaklıklar ardına koymayı “rutin” hale getirmeye çalışıyorlar.
- Günde ortalama 5 kadını cinayete kurban vermemizi, erkek şiddetini, tacizi, tecavüzü “olağan” hale getirmeye çalışıyorlar.
- Yeterli önlem almadıkları, gereken yatırımları yapmadıkları için çıkan yangınları “olağan” hale getirmeye çalışıyorlar.
- Öğretmenlik Meslek Kanuna karşı itiraz hakkını kullanan üyelerimize ters kelepçe takıp, gözaltı aracında işkenceye varan şiddet uygulamayı “olağan” hale getirmeye çalışıyorlar.
Milyonarın gözünün içine baka baka” bu olağan tabloya alışın” diye dalga geçiyorlar. Buradan bir kez daha sesleniyoruz. Ne bu olağan hale getirmek istediğiniz çürüyen düzeninize alışacağız. Ne de zulmün efendileri önünde boyun eğeceğiz. Mücadelemizi; hukuksuzluk son bulana, ülkede demokrasi, barış ve özgürlük tesis edilene kadar yükselterek sürdüreceğiz. Emeğimize, işimize, ekmeğimize, geleceğimize göz koyanların saldırı ve baskı düzenini emek ve demokrasi güçlerinin birlikte ve ortak mücadelesi ile er ya da geç ama mutlaka püskürtüleceğiz.