
Gazeteci Özkan Saçkan’dan kitap tavsiyeleri
Gazeteci Özkan Saçkan kitap severler için kitapları yorumlayıp özetleri ile tavsiyelerine devam ediyor.
Kitapçıların raflarında yer alan 6 kitabı sizler için yorumladım
50 UNUTULMAZ FİLM- BİR DAHA: Yazarın sinema tarihine eğildiği aylık Milliyet-Sanat dergisi yazılarından oluşan üçüncü cilt bu…
//
KARANLIK OLAN: “Var olmayan ülkenin büyüsü başımı döndürüyordu ve kendimi ilk kez evimde hissediyordum.”
//
GEZGİN GÜNCE: Yazar, sadece gördüklerini değil, okuduklarını, dinlediklerini, düşünüp hissettiklerini de kaydediyor.
//
ÜŞÜYEN PARMAK UÇLARIM: Yazar, herkesin içinde bir köşede duran ama bir türlü dile dökülemeyen duyguları yakalamış ve kâğıda dökmüş.
//
HAMBURG: Kitapların gizemli yazarı, onları 1943 Hamburg’unun yıkıntılarının, bombardıman uçaklarının yol açtığı ateş fırtınalarının, yeraltı sığınaklarına mahkûm, dehşetin her türlüsünü tatmış hayatların ortasına götürür.
//
ÜÇ: Yazar kitapta, anlatıda farklı türleri denemekten, yazmaktan haz duyan, meraklı, hevesli bir yazarın temalar ve üsluplar arasında gezinen, tuhaf ve şaşırtıcı edebi serüvenini anlatıyor…
İşte o kitaplar;
//
Sinemanın ünlü filmlerine yolculuk...
ATİLLA Dorsay’dan 50 UNUTULMAZ FİLM- BİR DAHA. Yazarın sinema tarihine eğildiği aylık Milliyet-Sanat dergisi yazılarından oluşan üçüncü cilt bu. Önceki iki kitap gibi yine birçok üstat ve de başyapıtları var. Orson Welles, William Wyler, King Vidor, John Huston, Howard Hawks, Joseph L. Mankiewicz gibi Amerikalılardan Alfred Hitchcock, David Lean, Sir Laurence Olivier vb. İngilizlere... Henri-Gerges Clouzot, Agnes Varda, Jean-Luc Godard gibi Fransızlara... Luchino Visconti, Federico Fellini gibi İtalyanlara. Ve daha birçoğuna... Hepsi sizi sinemanın bir hazine olan geçmişine götürecek. 216 SAYFA.
(REMZİ KİTABEVİ)
//
Var olmayan ülkenin büyüsü başımı döndürdü
NİKKİ St. Crowe’den KARANLIK OLAN- VAHŞİ KAYIP ÇOCUKLAR 2. “Benim için hayat sanki Peter Pan ve Kayıp Çocuklar’la tanıştığımda başlamıştı. Var olmayan ülkenin büyüsü başımı döndürüyordu ve kendimi ilk kez evimde hissediyordum. Tek sorunum Vane’in bana teslim olmamasıydı ama bunu değiştirmeye kararlıydım. Adada güç dengeleri bozulmak üzereydi. Gölgesine henüz kavuşamayan Pan tehlikeliydi, onu öldürmek isteyen Fae Kraliçesi ve Kaptan Hook da öyle. Savaş kapıdaydı ve herkesin zayıf noktası sevdikleriyken kimse güvende değildi. Benim kaderimdeyse piyondan fazlası olmak vardı...” 232 SAYFA.
(NOX YAYINLARI)
//
Bir gezginin değil, bir yazarın güncesi
ALİ Teoman’dan GEZGİN GÜNCE- Britanya Defterleri 2008. Kitap yazarın 2008 yazında eşi ve arkadaşlarıyla birlikte gittiği Edinburgh ve Londra seyahatinin izlenimleri ve gözlemlerinden oluşuyor. Ancak, bir gezginin değil, bir yazarın güncesi bu. Kitabın penceresinden bakıldığında bir tür iç yolculuğun kilometre taşları bir görünüp bir kayboluyor. Londra’nın bir zamanlar en çok gezdiğim sokaklarında yürüdüm buraya gelirken. Metroyla Oxford Circus’a geldim, oradan Tottenham Court Road’a, oradan da Leicester Square’e yürüdüm. Sonra da Garret Street yoluyla buraya, Covent Garden’a geldim. Oturmadan önce, binanın içini dışını tavaf ettim iyice. Anlık flaş patlamaları gibi kimi görüntüler geliyor gözlerimin önüne. Kaç yıl önceydi? On sekiz yıl mı, on dokuz mu yoksa? Bazı şeyleri hiç anımsayamıyorum ama ve şaşkınlığa düşüyorum. Ben mi yaşamışım buralarda? Bu sokaklarda ben mi yürümüşüm? Nasıl yapmışım? Nasıl öğrenmişim? Nasıl alışmışım bütün bunlara? Sokaklarda yürürken anlıyorum ki, âdeta bir köstebek yuvasına çevirmişim buraları, delik deşik etmişim. Ama nasıl? Nasıl. O kişi kim? Ben miyim? O günlerden bu günlere nasıl geldim? Nasıl değiştim? Ben aslında kimim? O günkü ben mi, bugünkü ben mi, hiçbiri mi yoksa – çünkü yarın bambaşka bir “ben” çıkacak ortaya, dünkü ve bugünkü ‘ben’i şaşkınlıkla izleyecek. 184 SAYFA. (YAPI KREDİ YAYINLARI)
//
Sevgi, birinin ruhunda sıcak bir iz bırakabilmektir
HAWAR Farkhapur’dan ÜŞÜYEN PARMAK UÇLARIM. Bir şeyler saklarsın, Kendinden başka kimselerin, bilmediğini sandığın. Oysa sana bakan herkes bilir onu. Onun adı aşk… Bu kitapta aşkı sadece bir kavuşma ya da bir ayrılık hikâyesi olarak değil, ruhun derinliklerinde yankılanan bir fısıltı gibi hissettim ben. “Ben sana mecnunum…” derken yazar, belki de hepimizin kalbinin bir köşesine sakladığı çaresiz bir sevgiyi hatırlatıyor. Öyle cümleler var ki, insan okurken nefesini tutuyor; o kelimeler sanki kendi kalbinizden çıkmış gibi geliyor. Gözlerinizi kapatarak o kelimelerin taşıdığı ağırlığın kalbinize nasıl dokunduğunu hissedeceksiniz. “Sen gittin, şehir söndü…” derken, bir kaybın ardından yaşanan o sessizliği iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Şehrin kalabalığı içinde, bazen bir insanın yokluğu nasıl da büyük bir boşluk yaratır… İşte bu kitap tam da o boşluğu hem hüznüyle hem de güzelliğiyle yeniden hatırlatıyor. Çünkü bu satırlar hem özlemekten vazgeçemeyenler için hem de “gitme!” diye haykırmak isteyip sustukları anları yaşayanlar için yazılmış bence. Yazar, kitabıyla bana bir kez daha gösterdi ki, bazı duygular herkesin kalbine uğruyor ama onları böylesine açık ve samimi şekilde anlatabilmek herkesin harcı değil. “Mutluluğun peşini bırakmış ve mutlu yaşıyorum…” cümlesinde ise, hayatta ne çok şeyin ardından koştuğumuzu ve sonunda bulduğumuz o sakin mutluluğu düşündüm. Bu kitap bir yolculuk; kimi zaman insan kendi kalbinin kıyılarında yürür, kimi zaman da kendi içindeki fırtınayı seyreder. Sayfalar ilerledikçe fark ettim ki, “Üşüyen Parmak Uçlarım” aslında kalbimizin üşüdüğü anlara dokunuyor. Bir yandan yakıyor, bir yandan sarıyor. Ve bu kitap bana şunu hissettirdi: Sevgi, her şeye rağmen birinin ruhunda sıcak bir iz bırakabilmektir. Bu iz kimi zaman bir kahkahada, kimi zaman gece yarısı uzayan bir sessizlikte kendini gösterir. Ama en çok da insanın “gitme” diyemediği yerde saklıdır. 160 SAYFA.
(A7 KİTAP)
//
Kurgu ile gerçeklik, kâbus ile hayaller arasında
MARCO Lupo’dan HAMBURG- Kayıp Zamanın Kumu. Yangın mevsimi Hamburg’u sardığında, şehir, yalnızca fiziksel bir yıkımın değil, derin bir tarihî ve kişisel dönüşümün de eşiğindedir. İlk soğuklardan kaçan insanlar, çareyi bir kitabevine sığınmakta, tütün kokan rafların arasında kendilerine dair bir şeyler aramakta bulurlar. Çok uzakta olmayan bir yerde, birbirini tanımayan bir grup insan, her pazartesi aynı saatte, seçtikleri kitaplardan bölümler okumak için bir araya gelir. Bir gün, okuma ritüelinin katılımcılarından biri, izini kaybettiren bir yazarın birkaç romanını yanında getirir. Bu hayatlardan birinde vücut bulan çocuk, yıllar sonra kendi hikâyesinin tüm parçalarını toplamaya ve gerçekten kim olduğunu anlamaya karar verecektir. Sefalet ve çaresizliğin acı yüzü ve aralarında Roosevelt, Churchill ve Hitler’in de bulunduğu hayaletler, onun sözcüklerinde yeniden hayat bulur. Unutmanın coğrafyası, belleğin anatomik bir haritası ve bir katliamın edebî kaydı niteliğindeki Hamburg, kurgu ile gerçeklik, kâbus ile hayaller arasında, açlıktan kesilen seslerin, öfkeden yıpranmış bedenlerin ve kül olmuş anıların tam ortasında heybetli bir anıt gibi yükseliyor. 216 SAYFA.
(CAN YAYINLARI)
//
Yazarın temalar ve üsluplar arasında gezinen, edebi serüveni
EYÜP Aygün Tayşir’den ÜÇ. İyice emin oldum ki ben, yazarken mutlu olduğum için yazıyorum. Sadece yazarken de değil, yazmaya dair her çabamda mutlu oluyorum. Örneğin ne yazacağımı, nasıl yazacağımı düşünmek, metne dair problemlerin çözümüne kafa yormak, karakterleri bir torbaya doldurulmuş oyuncaklar gibi zihnime doldurup onlarla yürümek, yürürken onlarla konuşmak... Serüvenin başlangıç öykülerinde tekinsizlik teması çatısı altında, bastırılanın geri gelişi, tanıdık olanın ürkütücü bir biçim alması işleniyor. İkinci grupta psikolojik bilim kurgunun sınırlarında dolaşılırken, geleceğin teknolojileri ile insan aklının geldiği noktanın sarsıcılığı gözler önüne seriliyor. En nihayetinde, geçmişe bir yolculuk yapılarak edebiyatın ustalarına saygı duruşunda bulunuluyor. 159 SAYFA. (İLETİŞİM YAYINLARI)
//
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.